Rıza Tevfik Bölükbaşı,' Cisr-i
Mustafa Paşa'da 1868'de doğdu.
Babası kaymakamlık 'görevlerinde bulunmuş Hoca Mehmet Tevfik
Efendidir.
Rıza Tevfik, İstanbul'da Alyans Yahudi okulunda, İzmirde Ermeni
okulunda ve yine İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nden okudu.
Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Mekteb-i
 |
Mülkiye'ye kaydoldu. Ancak
öğrenci iken bir dergi çıkarmağa girişmesinden ötürü bu okuldan
kovuldu.
Daha sonra tıbbiye okuluna kaydoldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti'yle
ilişki içinde olduğundan okul yönetimi ile başı derde girdi. Bir
süre okuldan uzaklaştırılmışsa da tahsiline devam etti. 1899'da
diploma almayı başardı. Görevine gümrük idaresinde doktorluk yaparak
başladı.
1907'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin etkin üyesi oldu.
1908 yılında İkinci Meşrutiyet'in ilanı sıralarında Selim Sırrı
Tercan'la birlikte Hareket Ordusu'na yardım etti. Halkı coşturmaya'
çalıştı.
Bir ara spor hocalığı yaptı. Edirne'den Milletvekili seçildi. Daha
sonra İttihat ve Terakki Partisi'yle arası açıldığından nıuhalifler
tarafına geçti.
1912'de Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne girdi. Mütarekeden sonra Damat
Ferit Paşa kabinesinde Milli Eğitim Bakanlığı ve Danıştay başkanlığı
yaptı. 1920 yılında barış heyetine katılarak Sevr barışına imza
attı.
Onun bu tutumu hocası olduğu Darülfünun öğrencilerinin tepkisine yol
açtı. Anadolu'daki kurtuluş savaşına karşı olduğu için gençlik
ayaklanmış ve RızaTevfik, Üniversitedeki görevinden 1921'de çekilmek
zorunda kalmıştır. Kurtuluş savaşını, Milli Kuvvetler kazanınca
1922'de yurt dışına kaçan Rıza Tevfik, 20 yıl kadar Ürdün ve
Lübnan'da kalmıştır.
1938'de genel af çıkmış, Rıza Tevfik 1943 yılında yurda dönmüş ve
1949 yılında ölmüştür.
Felsefeyi yurdumuzda esaslı olarak ilk tanıtanlardan olan Rıza
Tevfik, aynı zamanda tanınmış bir şairdir.
Rıza Tevfik, ilk yazılarını Malumat Dergisi'nde yazmış, daha sonra
Servet-i Fünuncu yazarlar arasına karışmış, Cavit ve Ahmet Şuayp'la
birlikte Ulum-u İctimaiyye dergisini çıkartmıştır. Rıza Tevfik'in
Edebiyat-
ı Umumiye, Düşünce ve Bilgi dergilerinde de yazıları çıkmıştır.
Kendisi bazı yazılarında feylosof imzasını kullanmaktan hoşlanırdı.
ŞiirIeri dikkatle izlenirdi. Şiirde başlangıçta aruz veznini
kullanmış, Meşrutiyet'ten sonra hece veznini tercih etmiştir.
Özellikle felsefi şürleri dikkati çekicidir. Şürlerini Serab-ı Ömrüm
adlı eserinde toplamıştır.
Peyam-ı Sabah 'da edebi yazıları yayımlanmıştır.
Başlıca eserleri şunlardır:
Felsefe Dersleri,
Mufassal Kamus-ı Felsefe (iki
cildi basılmıştır),
Abdülhak Hamid ve Mülahazat-ı
Felsefiyyesi,
Medain Harabeleri (Hüseyin Daniş ile birlikte),
Tevfik Fikret, Textes Houroufis,
Ömer Hayyam ve Rubaileri.
Rıza Tevfik, Osmanlıların son dönemlerinde Türk fikir ve edebiyat
hayatinda adı sık sık duyulan bir insandır. Felsefe, edebiyat, spor,
folklorve siyaserle uğraşmıştır. Edebiyatla ilgili araştırmalarında
bazı yanlışlar yapmıştır.
Hayatının dönemleri yazılarına,
eserlerine de yansımıştır. Annesini kaybettiği dönemden 1913 lere
kadarki dönem kötümser bir dönemini oluşturur. Bu dönemde
eserlerinde isyan ve inkar ön plandadır. 1913′den Sevr anlaşmasına
kadarki dönemi aslinda en verimli dönemlerinden biridir. Bektaşi
felsefesiyle de yoğrulmuş olan bu dönemde felsefi olarak işlediği
konular daha iyimser, uzlaşmacıdır.
Siyasette yanlış teşhis sonucu
Padişahı tutmuş ve Anadolu' daki Kurtuluş Savaşına karşı olmuştur.
Bu yüzden yüzellilikler diye bilinen ve bir süre yurda dönmeleri
yasaklanan topluluğa dahil edilmiştir.
Yurt dışında geçirdiği ve tekrar
yurda döndüıü son dönem yeniden kötümserliğe büründüğü dönemi
yansıtır.
Kendisi yurt dışndayken vatan özlemi çekmiş ve bir şiirinde "uyup
şeytana i'raz eyledin Misak-ı Milli'den" dediği gibi siyasi
hatasından dolayı pişmanlık duymuştur.
Rıza Tevfik, doğu ve batı kültürünü bilen bir düşünürdü. Geçimsiz,
heyecanlı ve iddiacı bir insan olduğundan İstanbul'da bir çok rakip
kazandı. Siyasi hayatı istikrarlı değildi. Ancak iyi bir şairdi ve
felsefeyi iyi bilir' ve güzel anlatırdı.
O, Türkiye'de ilk kez Rehber-i
İttilıad-ı Osmani
okulunda lise düzeyindeki gençlere felsefe dersleri verdi. Ayrıca
Darulfünun adıyla bilinen üniversitede estetik ve felsefe okuttu.
Milli Eğitim Bakanlığı felsefe
terimlerinin açıklanarak sözlük haline getirilmesi görevini ona
verdi.
Rıza Tevfik, Felsefe Dersleri adlı eserinde batı felsefesinin
inceliklerini 'anıttı_ve bu kitabına kendi görüşlerini kattı. Türk
felsefi düşüncesinin gelişmesine yardımcı oldu.
Osmanlıların son dönemlerinde
Abdullah Cevdet ve Baha Tevfik
gibi yazarlar Batı uygarlığını savundularsa da, felsefeyi
derinliğine inceleyen ve doğu düşüncesiyle karşılaştıran Rıza Tevfik
olmuştur. Kendisi Bergson'u Türkiye'de tanıtmış, bazan feylosof,
bazan da Bacon'un Şakirdi Marifeti diye imza atmıştır. Felsefeyi
doğuda şeriatin dışına aktarma cesaretini göstermiştir. Skolastik
düşüneeye karşı serbest tartışIlla
yolunu seçmiştir. Tutuculuğa karşı olmuş, hurafeleri yermiş ve Tanrı
inancını savunmuştur. Türkçe'de felsefe dilinin oluşmas-ında ve
felsefe eğitiminin gelişmesinde onun emeği büyüktür.
Rıza Tevfik ve Felsefi
Düşüncesi:
Rıza Tevfik eski filozofların naklettiği gibi hayatı bir panayıra
benzetmiştir. Bu panayıra kimisi çıkar sağlamak, kimisi ün kazanmak,
kimisi de olayları izlemek ve gerçeği anlamak için gelir. Filozof,
çıkar ve şöhret peşinde olmayan ve fakat gerçeği araştıran insandır.
Rıza Tevfik,' İlkçağdan beri isim yapmış düşünürlerden yararlanarak
felsefenin çeşitli tanımlarını yapmıştır. Bunların başlıcalarını
şöyle sıra~ayabiliriz: "Felsefe, varlığı hattı zatında .olduğu gibi
bilmektir".
"Felsefe, Allah ve insanla ilgili şeylerin bilimidir". "Felsefe
ölümü düşünmektir".
"Sanatların sanatı, hilimlcrin bilimidir". "Bilimlerin hirliğidir".
"Hariçteki varlıkları öz yapısında olduğu gibi bilmektir".
"Sebepleri ve sebep olunanları tanımlamak hilimidir".
"Yeterli sebepler
bilimidir". "İmkan alemini mümkün olması dolaysıyla bilmektir".
"İlk ilkelerden açık olarak
istidlal .edilen şeylerin bilimidir". "Duyulan ve soyut kalan
gerçeklerin hilimidir. "İnsan aklının, zorunlu amaçlarla bilgilerin
ilişkilerini 'araştırması ve saptamasıdır". "Mutlak varlığın
bilimidir".
"Duyulan gerçeklerle gizli gerçeklerin aynı olduğunu ispat
bilimidir".
Rıza Tevfik bu tanımları çeşitli
düşünürlere göre verdikten sonra hepsinde eksiklikler göruyor.
Verilen tarifler bir yandan
felsefeye ışık
tutmuştur. Ancak başka bir bakımdan eksik kalmıştır. Rıza Tevfik'e
göre bu çokluk aleminde birlik aramak felsefe yapmaktır.
Ayrıca varlıkların devamlı olarak
değişmesi üzerinde düşünmek ve bu değişmelerin ilk sebebini aramak
yine felsefe yapmaktır. İnsan zihni kesin ve bağımsız bir ilk sebebe
ulaşıncaya kadar varlığın aslını aramaktan geri durmaz.
Bu tür düşünceler de felsefenin
işlediği konulardır. İnsan ilk sebebi arayış sırasında evrende bir
ahengin varlığının farkına varır. Böylece de her şeyin bir raslantı
sonucu meydana gelqıediğini kavrar. Her şeye düşünen ve olgun olan
bir bir ilk varlığın sebep olduğunun bilincİne varır.
Demek ki çoklukta birlik ve çoklukta ahenk görmek bir tür felsefe
yapmaktır.
Bu yolla insan ilk sebebin varlığını ruhunda okuyor.
Rıza Tevfik, kendi felsefesine
araştırmaları derinleştikçe mistik bir hava vermiştir. O'na göre
gerçeğin sırrını araştıran insan zihni, tabii felsefe ile dinin
öğretileri arasında düşündükçe ve hakikatı idrakten aciz kaldıkça
yorgunluk ve tasa duymuş, neticede i,lham onun imdadına yetişmiştir.
Böylece de yalnızca insana emaiıat edilmiş gerçekleri bulmuştur.
Bu suretle insan tabii felsefe ile dinİn hikmetini birleştirmiştir.
Özellikle Tasavvuf crbabı yüksek bir zevk hali olan bu düzeye
erişmiştir.
Tasavvuf felsefesinde ilahi aşk önem taşır. Zaten evrenin var
olmasında Tanrı'nın kendi zatındaki aşkla tecellisi etken olmuştur.
Her şey varlıkta bulunmaktadır. Yüksek gerçekler de varlıktadır.
Ancak varlıklar arasında da mertebeler olmuştur. Cansızlar,
nebatlar, hayvanlar ve nihiayet İnsanlar varlıkta derece
almışlardır. Aşağıdan yukarıya doğru. olgunlaşan varlıklar, İnsanla
yüce noktaya ulaşmıştır.
Rıza Tevfik, Nietzche'nİn üstün
insanı ilc tasavvuftaki olgun İnsan arasındaki farkı da
belirtmiştir. Nitzche'nin üstün insanı, yığın İnsanım istediği gibi
yönetir ve onu kendinden aşağı görür.
Rıza Tevfik'İn benimsediği
Tasavvuftaki olguiı insan ise varlıkta birlik görür. İnsanları da
eşit tutar. Esasen evrende var olan her şey. Tanrı'ron görünüşünden
ibarettir.
İnsan ise bu görünüşler içerisİnde en büyük isimdir. İnsan bütün
varlıkların özetidir.
(Prof. Dr. İbrahim Agah ÇUBUKÇU)
GEL ZAHİD!
Gel zahid Kur’an’ı çıkar koynundan
Hidayet vermemiş o kitap sana.
Sem’ini hatmetmiş ulu yaradan
Gelmemiş içinden bir hitap sana.
Mazhar oldu insan sırr-ı mübheme,
Can verdi zuhuru cim-i aleme.
Secde eylemedi iblis ademe
Bu kıssadan biraz hisse kapsana!
Adem suretinde Rahman göründü,
Cemalinde sırr-ı Kur’an göründü,
Kudreti nutkunda ayan göründü
Tapacaksan bari Hakk’a tapsana!.
Allah eve girmez sırr-ı mutlaktır,
Dört duvara secde kılan ahmaktır.
Haccetmeden maksad gönül yapmaktır
Sen de -be hey nadan- gönül yapsana!
Hey Rıza yorulma gurbet ellerde
Gayret-i cehl ile kalma yollarda,
Bihude dolaştın kumlu çöllerde
Gönül semtine de biraz sapsana!
----------------------------------------------------
DİNLE İMANIM!
Dervişlik özüne hakim olmaktır,
Esir-i nefs olan derviş değildir.
Aşkı rehber edip hakkı bulmaktır
Keşkül, teber, asa , tığ, şiş değildir.
İbadet namına kalkıp oturma,
Bağırma, tepinme, göğsüne vurma,
“Yahü!” “Yahak!” diye köpürüp durma
Zikr-i Hak hazm için geviş değildir.
Sırr-ı hakikatı gönülden öğren,
Gönüldür aşk ile didarı gören,
Ariff-i agaha o zevki veren,
Beng ü bade, afyon, haşiş değildir.
Dünyada cennete girenler varsa,
Vech-i Hakk’ı ayan görenler varsa,
“Enelhak” sırrına erenler varsa,
Sarhoşluk yüzünden ermiş değildir.
Boz yılanı tuttu, çivi yuttu erler,
Pirimiz duvarı yürüttü derler,
Keramet olsa da böyle hünerler,
İnsanlığa yarar bir iş değildir.
Keramet umma hiç necef taşındn,
Ayrılma insandan, öz kardaşından,
Hakk’ı göremezsin bağlar başından,
Gerçek er sultandır, keşiş değildir.
Mamürede doğar, manevi insan,
Terbieyle büyür, kudret-i iman,
Senin aradığın nimet-i irfan,
Yaban yerde biter yemiş değildir.
Ham ervah her yerde var yığın yığın,
Nedir onlar ile verip aldığın?
Uzlete mail ol, gönlüne sığın,
Cihan gönül kadar geniş deildir!
Rıza‘dan himmet al, berzahta kalma,
Serden geçmedinse ummana dalma,
Dervişlik sözünü ağzına alma,
Demir leblebidir, kişniş değildir.
--------------------------------------
Bana sual sorma, cevap müşküldür
Her sırrı ben sana açamam hocam
Hakkın hazinesi darı değildir,
Cami avlusunda saçamam hocam.
Kayd-i ahiretle düşmem mihnete,
Ben burda memurum şimdi hizmete,
Hayvan otlatırken gidip cennete
Sana hulle donu biçemem hocam
Halka korku verme, velvele salıp,
Dünya ve ahiret, bu köhne kalıp
Ben softa değilim, cübbemi alıp
İmaret imaret göcemem hocam.
Ölümden ürker mi tez ölen kimse
Çoktan mazhar oldum ben Hak nefese
Bu demi sürerken ecel gelirse
İşimi bırakıp kaçamam hoam
Şarabı menetme, o değil hüner
Aşıkım badesiz pek başım döner
Gönlümde muhabbet atesi söner
Özrüm var, sade su içemem hocam
Nar-ı ceheennemi önüme serme
Günahımı döküp kaygular verme
Kitapta yerini bana gösterme,
Ben pek o yazıyı seçemem hocam
Filozof Rıza’yım, dinsiz anlama
Dini ben öğrettim kendi babama
Her ipte oynadım cambazım amma
Sırat köprüsünü geçemem hocam…